24 Temmuz 2020 Cuma

Ellerinin Göğsüme Diktiği Güller


o gözümün bebeği adam
ve canımın içi elleri
camın önünde pıtır pıtır gezinen güvercin misali
telaşlı elleri, hiç gitmez gözümün önünden
bir bardak çay dökerken kırılan esmer bileği.

İstanbulda bir kış, akşamüstü
yorgansız kalmış düşlerim
ne zaman canım sevda çekse
şimdi olduğu gibi sırt üstü yatıp
ellerinin göğsüme diktiği gülleri düşlemekteyim.

Dost


özlemi sar dilediğin kelama dost
sırtlan ömrümü ömrüne
yer su, gök bulut, geçiyoruz ıslık bitimince
kanatlarımız vurup birbirine rüzgar eder beraber
incinmesin ellerin,avuçlarımda misafir

yağmuruma vur kendini, göğüm göğündür
özlemin kav’ında yanan kavrulan, dökülüp dağılan
nar ki nar’ı canımı dağlar uzaksan
üzüm gibi üzülüp şarap ettim ruhumu darsan,
dargınsan
iki dağın arası bir ince yol, giderim
ardımdaysan

dost,
gecenin kumu iner, bu bendeki çöl isyanı
sesin derim bir uçurum boyu, söylenmeye
suya vurup başımı düşerim

ey güzel yaram sen söyle
nasıl da güzel dost eliyle sarınmak

Eskiyeni

uyanıp senin nehirlerinde dinlendim
topladım tüm çakıl taşlarını hayatın
inandım ellerine her şeyden çok
onların güvenli sıcak iklimine
kendimi göze aldım
neydi buradan öğrendiğim
yaşımı sorma,
hep seninleyim

yüzümü yaslasam göğün camına
yağmur bana ağlayacakmış gibi
seni seviyorum
ve
bundan daha büyük, daha geniş bir cümle
bilmiyorum

nasılım biliyor musun
kınımdan çıkarmışlar da
kime saplasalar
hep ben ölecekmişim gibi

ateşi yutkunsaydım
yanmayacaktı böyle
içindeki nehir
zehrimi balına sürünüp
göğsünün gençlik baharında açabilirdi kalbim
ki kalbim
en büyük sırrım benim
genişledikçe daralan koridorlarında
çarptıkça yavaşlayan ritmiyle
yaşam denilen ebediyetin

Desem ki

Üstümden sıcağın çekildi
Gözyaşları ne ağırmış meğer insanın
Yüzünün gölgesinden
Ters cevirip harfleri yeniden yazıyorum ismini
Sessizlik.

İçimin topraklarını sana versem
Can çekişen şehirler gibi öpsen beni.

Her yaz göğsüne kiralıkmış bildim
Oradaydı kendim, kalbim
Üşüyerek şarkıların can koparan hüznünden
Mayısların sıcak ağzından güneş içtim

Gözlerim buz tarlasına dikili
Biraz sessizlik…

Adımların uzaklaşıyor
Gidebildiğince
Hangi kentin canını yakmaya şimdi
Sana kendimi getirdim, zahmet etme

Yağmur yağar, kısalır yollar
İnsan gelir kendine çakılır bi gün
Bir metre uçamadan…

O ürkütücü vakitler şimdi
Yalnızlık sapa, dar, girmeye giremezsin
Bizim ki bir savaş yıkıntısı
Başkasının içine tertemiz devrilemezsin

Kendinden yanadır çektiğin en çok
Bir barış şarkısı patlar gider dudaklarında
Kuraklığın içinde çölü özlersin

Ağzımın kanayan yarası,
Dilime bastırılmış sessizlik
Bilirim dünya bunca dönerken
Bana dosdoğru yürüyemezsin…

19 Temmuz 2020 Pazar

Bir bulut makası


bir bulut makası kesti güzel saçlarımı
ıslık geçirdi boynuma canı sıkılan zaman
çaldı sözümü sazımı
karanfil kuytusunda uyku perisi
gözden geçirirken kalbimi o kutsal güneş
yanmaya vakit yok, yakmaya ateş

bayım, sol yanınıza alır mısınız beni
buğday tanesidir ellerim, en beyaz
çöl kumu ağzımın içi, öpsen öyle sıcak
sol omzuna yasla susku ve güzellik içinde

hala ruhunu tıraşlıyor bazı ölümlüler
ve gözleri alnının ortasında iki bıçak
çarpıp dağılıyor bulut göğsünde kadının
sırılsıklam iniyor gece

tanıdım; dilime kement atan o yürekli sözcüğü
aşk, yavaşla üzerimden çekerken ayıbını
eğil kulağına bir şey söyleyeyim
bir bulut makası kesti saçlarımı, çok acıdı

Artı eksi


gülü emziriyorum düşümde

göğsümün sonsuz bahçesinde

düşümü kaybetmişim de , biri bulup getirmiş gibi

mutlu bir ağzım var

iki yana açılmış

kapanmıyor kapısı 

kanatanlarımı bir bir bulup

sarmışım yaralarını

öpmüşüm topuklarından yolumda yürüyenlerin

dikenlerini sayıyorum düşümde, kalbime batanların

kekemeymiş sözüm,

sesim konuşkan

dağları ayağımın altındaymış dünyanın

dünya bastığın toprak kadar

ah dilimin kilidi

pas tutmuş daha söylemeden 

düşümde de kırıldı bahçeler,

dağıldı gökevi

eliniz ne uzun

ne güçlü nefesiniz, yıldızlar söndü

yeryüzü uyudu.

Bu yalnızlık tek kişinin işi değil


seni sevmek adlı bir ülkeden geliyorum sevgilim

orada cam kırıklarından kalp yapıyorlar ve suluyorlar rüzgar sesi ile

kuş dikiyorlar omuzlarına kadınların

ve adamların yalnız bakan gözlerine

bir şeyi unutmaya gidiyorum

dönüyorum sonra hatırlayıp her şeyi

bunca ıslık , ıssız bir yol için harcanmaz

bu yalnızlık tek kişinin işi değil

bir çiçeğe açıyorum yüzünü

sokak satıcılarının dilinden istiyorum bazen

beni hiç anlamasınlar için

yaslandığı duvarları taşır ya sonradan insan

bundan yavaşlar, bundan aksar

sözün emniyeti düşer dudaktan

gülümseyişini giyince yüzün

çok uzak dediğimiz şey

avucumuzda ışıldayan ayna

sırrı kalmaz içine tuttukça

bundan ötesini var sen anla

Kaç gökyüzü kaldı ardımızda

 yakıyorum kelimeleri bir bir ormanlar ısınmıyor içimde nasıl bir şey senin yoksulluğun beklemelerin nasıl, ya gitmelerin kiraz  çiçek lerin...